blog image
Ben Anne oldum

“Her kadının mutlak ulaşmak isteği en büyük mertebe” olarak tarif ettiği Annelik için tam dokuz yıl bekledi. İlk bebeğini rahminde kaybetti ama yılmadı. Normal gebelik, aşılama derken son durak İrenbe oldu. Gelin, bu mutlu sonla biten hikâyenin detaylarını, kahramanı Özlem Arıca’nın kaleme aldığı kendi satırlarından okuyalım...

Bir kadının ulaşabileceği en büyük mertebe nedir sizce? İyi bir meslek sahibi olmak! Mesleğinde kariyer yaparak zirveye oturmak! Başarılı bir sporcu olmak ve dünya rekorları kırmak! Çok başarılı bir sanatçı olup tüm ödülleri tek tek toplamak! Ya da mükemmel bir evlilik yapmak! Çok sevmek, bir o kadar sevilmek... Uzar gider değil mi? Bu durum kişiden kişiye değişir ama nerdeyse her kadının ortak noktası olan bir mertebe vardır ki; o da Annelik… Ben dünya gözüyle gelebileceğim en yüksek mertebeye ulaştım ve anne oldum. 
Evet çok zorlu bir süreçti. Hiçbir  kadın için bu sürecin kolay olduğunu söyleyemem. Bedenen yaşadığınız değişimlerin haricinde, ruhsal olarak yaşadıklarınız sizi bambaşka bir insan haline getiriyor. Ama sanki biz tüp bebek anneleri bu süreci biraz daha farklı yaşıyoruz.

Bir kadının “Hamileyim” haberini en sevdiklerine verebilmesi ne kadar büyük bir ayrıcalıktır. Bizler sevdiklerimizin bu haberi alabilmeleri için aylarca hatta belki yıllarca uğraştık. Bıkmadan, yılmadan, bütün olumsuzluklara göğüs gererek, eleştirilere kulak tıkayarak, onlarca ilacı ve iğneyi “of” demeden kullanarak hedefimize doğru yol aldık. Kimilerimiz bedenen ve duygusal anlamda çok yıpranarak sürece ara verdik. Kimilerimiz her olumsuzlukta daha çok üstüne giderek “bir kere daha” dedik. Ama hepimizin ortak paydası “Anne” olmaya çalışmaktı.

Sizlere biraz kendi sürecimden bahsetmek istiyorum. Eşimle 2006 yılında evlendik. Bebek isteğimizde 4 yıllık evliydik. Ne yazık ki hamile kalamıyordum. Eşimle başvurduğumuz hekimler her ikimizde de bir sorun bulunmadığını belirtiyordu. Başlarda sadece yumurta geliştirici ilaçlar kullanarak doğal yollardan hamile kalmak için çaba sarf ettik. Baktık sonuç alamıyoruz, aşılama yaptırmaya karar verdik. Eşimin de, benim de bütün değerlerimiz çok iyiydi.  Ama ne yazık ki tedavi olumsuz sonuçlandı. Annem emekli ebe olduğu için beraber çalıştıkları bir doktoru tavsiye etti. Sil baştan tedaviye başladık. İlk aşılama tedavimiz olumlu sonuçlandı. Ancak 11 haftalık hamileyken ve ikili tarama testleri için muayeneye gittiğimde, bebeğimin kalbinin durduğunu öğrendim.  Acilen kürtaja alındım. Bir tedavi daha hüsranla sonuçlanmıştı. Tarifi zor, anlatılması için kelimelerin yetersiz kaldığı bir durum. Düşündüğünüz tek şey “Acaba ben ne yaptım da böyle bir şeye sebep oldum?” sorusu oluyor. Bunu günlerce ve defalarca kendime sormuşumdur. Elbette yaşam devam ediyor ve pes etmemek gerekiyordu. Sonrasında oluşan çikolata kistiyle mücadelemiz başladı. İlaçlarla tedavi etmeye çalıştık ama olmadı. 9 santime kadar ulaştı. Baktık sonuç alamıyoruz ameliyata karar verildi. Ameliyat sonrası geçici menopoz sürecine girdim. Kistin yenilememesi ve bir an önce hamile kalmam gerekiyordu. 

Bu zorlu sürecimden sonra çok büyük bir tesadüfle İrenbe ile tanıştık.  Hayat o ana kadar yaşattığı bütün olumsuzlukları, bizi çok sevgili doktorumuz Kaan Bozkurt’la tanıştırarak sonlandırdı. 2014 yılı 29 Mart günü ilk randevu tarihimizdi. İnanılmaz heyecanlı ve umutluydum. Kaan Bey ilk görüşmemizde tedavi geçmişimi, neler yapılabileceğini, sürecin nasıl ilerlediğini, sabırlı olmamız gerektiğini anlattı. Ne yazık ki ameliyat sonrası sol yumurtalığım işlevini büyük oranda kaybetmişti. Doğrudan tüp bebeğe karar verdik. Tahliller, vitamin destekleri, histeroskopi derken 1 Haziran günü yumurta toplama operasyonuna girdim. 6 yumurtam görünüyordu. 5’i toplandı. 4’ü  kaliteli embriyo olarak donduruldu. 1 Ağustosta transferim gerçekleşti. İki embriyom benimleydi artık. Sadece ilk gün dinlendim. Evime gitmedim İzmir’de kardeşim ve kuzenlerimle kalarak 12 günlük bekleme sürecini stressiz bir şekilde atlatmaya çalıştım. 13 Ağustos günü İrenbe’de kan verip tahlil sonuçlarını beklemek üzere bir kafeye gittik eşimle. İki saat uzun bir zaman dilimi mi sizce? Bizim için sanırım iki asır gibi geçti. Sıkıntıdan eşimin telefonunu almış  oyun oynuyordum ki; hayatım boyunca görebileceğim en güzel mesajı okudum şaşkınlıkla. Mesaj Kaan Bey’den geliyordu ve aynen şöyleydi; “Güzel haberleri telefonda vermiyoruz.” Önce algılayamadım sanırım. Telefon elimden masaya düştü. Sonra çığlık attığımı hatırlıyorum. Eşimin ve kafede bulunan diğer müşterilerin ne olduğunu anlayabilmek için şaşkınlıkla bana baktıklarını şu an gülümseyerek anımsıyorum. “Hamileyim galiba” dedim ve ağlamaya başladım. Ortamdaki herkes  şaşkınlığını atmış sevinçle bizi alkışlıyordu. Koşarak gittik İrenbe’ye. Şükürler olsun ki  ilk denememizde pozitif sonuç almıştık.
Esas zorlu süreç bundan sonra başlıyordu. Ama benim için en zoru 13 haftalık hamileyken “Pulmoner Emboli” sebebiyle hastaneye kaldırılmış olmamdı. O sabah uyandığımda nefes almakta çok zorlandığımı, iki adımda nefesimin bittiğini fark ettim. Celal Bayar Üniversitesi Hastanesi’nde acilen tedaviye alındım. Hekimler MR ve röntgen çekilmesinden bahsettiklerinde “ben hamileyim asla olmaz” diye çırpınışlarım dün gibi gözümün önünde. Kaç defa ultrasona girdim, kaç defa kan alındı hatırlamıyorum bile. Ama Kaan Bey’i arayıp “Kaan Bey buradakiler bebeği bırakın annenin sağlığı önemli. Hastayı kaybedemeyiz diyorlar. Bebeğimi alacaklar.” diye ağladığımda, Kaan Bey’in yattığım hastanedeki hekimlerle yapmış olduğu görüşmeyi, tedavi planlamasını çok net ve minnettar bir şekilde hatırlıyorum. Bütün ilaçların yanına, hamileliğimin sonuna kadar, hatta oğlum doğup 2 aylık oluncaya kadar yapacağım bir kan sulandırıcı iğnede  eklenmişti. Üstelik o dönemde eşimin işi nedeniyle farklı bir şehirde olmasından dolayı, bu iğneleri bizzat kendim yapacaktım. Buradan sonraki süreç çok şükür doğuma kadar muhteşem geçti. Bir kere bile mide bulantısı yaşadığımı hatırlamıyorum. Ne uykum geldi ne başım döndü. Çoğu kez “Ben gerçekten hamile miyim?” diye kendime sormuşumdur.
Oğlum cinsiyetini uzun süre göstermedi bize. 20 haftayı geçmiştik sanırım erkek bebek olduğunu öğrendiğimizde. Eşimle konuşup planlamıştık. Kız olursa ben, erkek olursa eşim ismini verecekti. Ama bütün planlar tarihe karıştı ve erkek olduğunu öğrendiğimiz an eşimle göz göze gelip isminin “Kaan” olmasına karar verdik. Çünkü çok şey borçluyduk sevgili doktorumuz Kaan Bozkurt’a. 39 haftalık serüven artık mutlu sona doğru ilerliyordu. Doğumdan bir gün önce, geçirmiş olduğum pulmoner emboli nedeniyle, solunum fonksiyon testine girdim. Tedavimi takip eden doktorlardan epidural anestezi için onayı aldıktan sonra, oğluma kavuşmak için koşarak gittik hastaneye. 

Evet doğum ekibim çok kalabalıktı. Çünkü riskli bir gebeydim. Bütün bunlar beni hiç korkutmadı. Aksine oğlumla verdiğimiz bu güçlü direnişin zaferini kutlayacağımızı düşünmek bana daha çok mücadele gücü veriyordu. İşte o gün 15.04.2015 saat 12:08 sularında vücudumun derinliklerinde bir deprem oldu. Güçlü bir sesin sahibi ilk nefesini alırken, benden boşalan yerine bolca sevgi, endişe, şefkat doldu. Allah yoktan bir yavru, benden de bir anne yaratmıştı. O buz gibi ameliyathane bir cennet oldu. Ve ben oradan Sindirella’ya dönüşmüş kül kedisi misali, bir anne olarak çıktım. Karşımda 50 santimlik bir insan vardı. Yumuşacık teni, pembemsi yüzü ve dünyadaki hiçbir çiçekte olmayan muhteşem bir kokusu vardı. Bu minik yavru beni dünyadaki en büyük mertebeye ulaştırdı işte sevgili dostlar. Ben önce yüce Allah, sonra Kaan Bey’in desteği ve oğlumun gelişiyle bu güzel mertebenin sahibi yani  “Anne” oldum. Biz şimdi oğlumla birlikte yeniden büyüyoruz. Yeniden her şeyi öğreniyor ve öğretiyoruz. Bu zorlu süreci çok yakın zamanda yaşamış bir anne-oğul olarak, bugün “Anne” olmak için emek vermekte olan herkese gönülden dualar ediyoruz. Lütfen sizde bizim gibi pes etmeyin ve zaferinizi kutlayacağınız günleri hayal edin. Hayattaki hiçbir zorluk aşılamaz değildir. Umarım herkes bir gün, o minicik bedenin vücuduna dokunuşuna nail olur. 
Sevgilerimizle...

  • Gönderiyi Paylaş